31 Temmuz 2008 Perşembe

Yazın da, çizmeyin.

Hepimiz zaman zaman bazı yalanlar söyleriz.
- Hmm gelemedim işte annem rahatsızdı onu bırakmak istemedim
- Ya biraz hastaydım da işte halsizdim ilaç saatlerimin sarkmaması gerekiyordu gelirsem olmazdı
- Tamamen aklımdan çıkmış
- Bana öyle bir bilgi gelmedi
Kaç kez " keyfim yoktu, istemedim, ortamda hoşlanmadığım insanlar vardı, bir süre görüşmeyelim" diyebilmişizdir ? Çok az kez, hiç denebilecek kadar belki de. Yazarız, hepimiz yazarız bazen abartırcasına yazarız, yazdıktan sonra 'bana denseydi inanır mıydım' diye düşünmeyecek kadar tutarsızca yazarız. Bunaltıcak kadar yazarız, hatta küçülecek kadar. Karşımızdaki küçüğü büyütecek kadar. Veya bütün yalanları kendimize söylercesine, sadece bizden başka inanan çıkmadığında şaşırırcasına. Çizmeyiz, karşımızdaki yazdıklarımızın üzerini çizene kadar. Ya da çizecek yazımızın bitmesine kadar. Çevremizde çizecek insan kalana kadar, yazmak bir yana çizecek kadar alçalmadığımızı düşünene kadar, bunu onlar'a ispatlayana kadar. Bir insanı çizmenin veya karalamanın zor birşey olmadığını ama altından kalkmanın ve gece başımızı yastığa koymanın güç olduğunu bilene kadar çizmeyiz. Dışarda kendinden emin ve başı dik yürümekten usanmayana kadar da çizdirmeyiz. Çizenlere karşı sessizliğin bir gün bozulacağını da biliriz, suskunluğun sonsuz olmadığını da. Bozduranın yine bıkmayan usanmayan saygıdeğer çizerlerin olduğunu bilene kadar susarız. Zevkle bozarız, bozdurduklarında kendi kendilerini çizdiklerini de zevkle izleriz. Zevkle de yazıya dökeriz, senaryo yazmaksızın.

26 Temmuz 2008 Cumartesi

Hedenşoldırsla Kıliyır






Yüzde yüz kepeksiz saçlarla yüzde yüz özgüvenmiş. Yani şimdi bu insanların kafasında bir tane bile kepek yok mu, sıcak havalarda saçına toz geldiğinde "ahauha hani saçında kepek yoktu" diye yırtınan ergenler yok mu bunların çevrelerinde, veya espri yaptığını sanan ünlüler? Öyle reklamlarda önüne gelen kıza sarıl öp "güne özgüvenle başlıyorum" diye istenilen yere çekilebilir cümleler kur, emin ol herkes o şampuanı alacak. Öbürünü saymıyorum zaten öylesine koydum fotoğrafını, iyi ki bir buzda kaymasını öğrendi adamın reklamı hala televizyonda dönüyor, katıldığı yarışma bitti modası geçti kanal iflas etti hala şampuan reklamına bu olayla giriyor. Clear kelimesini düzgün söylese tamam. Bugün sıradan bir vatandaş "ıı acaba kıliyırlarınız nerde" diye sorduğunda eğer şampuanın adını İlhan Mansız tarzı söylerse insanlar yadırgar ve bulunduğu binadan güvenlik çıkarır. Saç dediğiniz şey büyük karedeki gibi olur. Son derece doğal, taranmamış ve sıcaktan sıkıntı gelip toplanan hâl. Tam bir şizofren saçı ve bu saça sahip insanlar asla şampuan reklamında oynamazlar, çünkü saçlarını arap sabunu ile yıkarlar.

22 Temmuz 2008 Salı

Baskı


Sormadan etmeden bir insanın üzerine gelmek müthiş kolay bir olaydır. Neyin var, sorun ne, ne oldu gibi nacizane kelimelerini lugatlarına almayan insanlar çok mutlulardır. Çünkü kimsenin derdiyle kendilerini sıkmazlar. Bu 'kimse' dediğim kişi evlatları olsa bile. Yalnız bırakmak istemek hoş olaydır, gereklidir. Yalnızlığa itmek, mahkum etmekle karıştırıldığında, işin içine umursamazlık girer, yerini kırgınlıklara bırakır. Sinirlilikle sonuçlandığında ortada bir şey kalmaz zaten. Belki bazen hepimiz aynı şeyi yapıyoruz, içimizde bastırdığımız çıkmasına izin vermediğimiz bir egomuzdur belki de. Belki 1 kez yapar, 2.ye tekrarlarız. Üçüncüsünde o insanı kaybedeceğimizi bildiğimizden işin içine tırsmak dediğimiz o güzel eylem katılır, kıvırırız, tabir yerindeyse aklımız başına gelir ve tekrarlamayız. Ama bazı zeki geçinen hödükler, ne laftan anlarlar ne de koyduğunuz tavırdan. İşte bu insanlardan soyutlanmak çare gibi gelebilir bazen. İstenildiği kadar tekrarlansın, bir gün bunları tekrarlayacak bir insan bile olmayacak etraflarında. Ot gibi yalnız kaldıklarında çevreden sevgi gösterisi bekleyen aciz konumuna düşecekler. Olabildiğinde pişman, olabildiğinde sefil durumdaki bu insanlar arayış içindeyken, zamanında hatalarını tekrarladıkları insanların asla geri dönmeyeceklerini geç de olsa farketmiş olurlar.

20 Temmuz 2008 Pazar

Pazar sıkıntısı


Haftasonunun sonu. Pazartesi sendromunun yaşanıp insanların kendilerini dışarı attığı nacizane gün. Babaların evde olup evin en küçük bireyine hükmettiği gün. " Pazar günleri aile saadeti yaşanır evde oturulur çıkılırsa ailece dışarı çıkılır öyle tek çıkılmaz " gibi düz mantığın aile bireyleri tarafından öne sürüldüğü gün. Bu baskıyı yaptıktan sonra akşama doğru babanın evden çıkışıyla yine ailenin ev küçük üyesinin " sıkıntıdan patladım hava da güzel çıkıcam işte " diye anneyle didiştiği, annenin de sanki polisi aramış edasıyla " babanı ararım " diye haykırdığı, küçük bireyin tırsmadığı ama sinirden patladığı gün. Sağdaki kare Heykel/Bursa'dan alıntıdır.

19 Temmuz 2008 Cumartesi

Şok oldum demek böyle birşeymiş




Google'a gayet masum ve artniyetsiz şekilde Bilge Kösebalaban diye yazıcaktım, Direc-t'in solisti işte.. İkinci sayfaya mı geldim bilmiyorum, ilk sayfalarda olmaz zaten bu rezillik.. Görmüş olduğunuz karede "sırf kas" diye ifade ettiğimiz Gökhan Özen var. Altında Bilge Kösebalaban yazıyor. Daha da ilginci, onun altında da teomanforum.com.. Fotoğrafa tıklayıp ne ayaktır diye bakmadım ama görünce direkt elim Print Screen'e gitti.. Sadece Gökhan Özen'in fotoğrafıyla kalmayıp, izninizle karşılaştırıldığı ( altında isminin yazdığı mı deseydim ) kişinin, yüce insanın ( abart abart ) fotoğrafını eklemek istiyorum ki aradaki fark görülsün.

18 Temmuz 2008 Cuma

Çoraplarla uyumak


Neden küçüklükten beri öcü misali korkutulmuşuzdur ?

" - aman öyle uyuma evladım karabasan gelir çıkar onları "

" - kara beni niye bassın anne ? "

" - söz dinle mücahit sararırsın bak "

" - neyim sararıcak anne üşüyorum ben yorgandan çıkıyor ayaklarım "

" - kokarsın oğlum.. "

" - ha tamam o zaman. "

Pedagogların nasıl köşeyi döndüğü burdan da belli. Bazen insanlar çoraplarıyla yatmaktan haz alabilirler, illa herkes sizin gibi davranmak zorunda değildir. Çorap giyen hangi insan ertesi gün sarararak kalkmıştır, ömründen nasıl gidecektir yani 2 gün sonra ölmemiz gerekiyorsa çorap giydik diye 10 dakika sonra falan mı öleceğiz, nedir. Hiç bir zaman çorapla yatamam deli yattığım için yorgan altında kendimle verdiğim mücadele sonucu sabaha çoraplarımı bulamam dolabın arkasına fırlatmışımdır sıkıntı yapmışımdır. Çoraplarıyla barışık yatan insanları benimsemişimdir. Neden olmasın ki ? Neden garipsensin, garipseyen insanlar ıspanağı ketçapla yiyorlarsa diğerleri de paşalar gibi çoraplarıyla yatarlar.

Eksiklerimiz Eksilerimizdi

O kendi mükemmelliğini ortaya koymak ister. İyi yanlarından insanların gözüne sokarcasına bahseder, gittiği her yerde, her zaman, her şekilde. Sen dinlersin, sen yorum yapmazsın, sen takdir edermiş gibi yaparsın, içine atarsın. Saklarsın, çoğu şeyi, belki de her şeyi. Bilirsin, onun mükemmel olmadığını, ama hazmedersin mükemmeli oynamasını, çünkü sen aşağılıkları sineye çekecek kadar mükemmelsindir.

Karalanırsın. Üzerinden geçer gider başka yerde durur orayla ilgilenir, bakarsın. Tahammül edersin. Karaladığı zamanları mükemmelliğinin bir parçasıymış gibi durduğu yerlerde anlatmasına. Bıkarsın, susmaktan. Her hareketinde sana batışından, yüzsüzlüğün dibine vurmasından. Pişman olursun verdiğin değerin aptallık olarak geri dönüşüne katlanmaya.

Zaman zaman söylenirsin. İçindeki huzursuzluğun büyümesine sebep verenlerin, hala iyiyi usanmadan oynayabilmesine.

Yadırgarsın. Belki öyle olamadığından. Kendi yarattığın yalanlarla onur duyarak yaşayamadığından. Böyle görmediğinden, öğrenmediğinden, örnek almadığından. Terbiyesizlik olarak nitelendirdiğinden, şu an gıpta ile bakılan davranışları. Değer kavramının aslında pek de öyle herkese gösterilecek bir halt olmadığının farkına vardığında, düşünürsün. Bin tane soru gelir kafana, hiç birinin cevabını bulamazsın.

Önce kendini, sonra onları tartarsın. Beceriksizsindir, kendinde bin tane sorun bulur, kimsede bulamazsın. Onlar kusursuzdur, onlar mükemmeldir, onlar "onlar"dır işte, yetmez mi ? Yeri gelir kendini ezersin, küçümsersin, "yapamıyorum" dersin, aslında bilmezsin "yaptırmıyorlar" demeyi, öğrenmemişsindir, öğretmemişlerdir. Suçu onlara atmakla kendi yükünü hafifletemeyecek kadar mükemmelsindir, bilmezsin. Onların suçlarını kendi çıkarına göre kullanmayı bilmediğin için mükemmelsindir, yüzlerine vurmadığın için mükemmelsindir, millete oynamadığın için mükemmelsindir, ama öğrenmemişsindir, veya " öğretmemişlerdir ".

İyilikle kötülüğün birleştiği noktada kalan beyinlerin yıkanmasına aldırış etmeyecek kadar mükemmeliz derler. "Bize ne" kelimesini en rahat kullanan tiplerdir, "mükemmeller". Sen bağırsan da seni duymayacak kadar mükemmellerdir. Susmaya devam edersin, bazen sinirden gözlerin dolar, eylemsizlikten. Silmesini bilirsin, veya akıtmamayı. Mükemmeli oynayanlar her daim akıtır, zevkten. Sen konuşmadıkça, kayıtsız kaldıkça onların eylemsizlikleri başlar, kolları bağlanır. İşte o zaman; izlersin. Kendi mükemmelliğinin sonsuz doğuşunu. Başlarsın, mükemmel olarak esas mükemmelleri tanımlamaya, oynatmaya değil. Çünkü oyun bitmiştir, senin mükemmel oluşunla..